Hollywood Şöhret Kaldırımı’nın kana bulanan ‘Cevher’i
The Substance (Cevher), yönetmenliğini Coralie Fargeat’ın
yaptığı 2024 yılı ABD yapımı film.
Cevher, gençleşmek için gizemli bir yönteme başvuran ünlü ekran yüzü Elisabeth Sparkle’ın hikayesini anlatıyor. Elisabeth, ilerleyen yaşı nedeniyle yapımcısı tarafından kovulduktan sonra umutsuzluğa düşer. Geçirdiği trafik kazası sonrası gizemli bir grupla tanışınca işler tamamen değişir.
The Substance, bir dönem televizyonun gözde ismi olan ve
yaşlandıkça popülaritesini yitiren Elisabeth’in hikayesi üzerinden hem medya
sektörünün eril bakış açısını hem de kadın bedeninin popüler bir obje olarak
kullanılmasını çarpıcı bir şekilde anlatıyor.
Günümüzde sosyal medyanın etkisiyle, kadınların daha fit ve
güzel olma çabası bir yarışa dönüştü. Daha fazla beğeni almak için photoshoplu
fotoğraflar paylaşılırken, internetin diğer ucundaki kadınlar “Ben neden böyle
değilim?” sorusuyla baş başa kalıyor.
Filmin çarpıcı sorusu: “Kendinizin daha iyi versiyonuna
sahip olmak ister miydiniz?”.
Elisabeth, geçirdiği kaza sonrası tanıştığı doktordan, tam
da kendi sorunlarına çözüm olacak gizli bir grupla tanışır. Bu insanlardan
aldığı ilaçlarla kendisinin “iyi” versiyonunu yaratır. Elisabeth, süreç boyunca
telefondaki esrarengiz sesle iletişim halinde olur. Telefonun diğer ucundaki
ses, kullanılacak ilaçların detaylarını
anlattıktan sonra Elisabeth’e önemli bir uyarıda bulunur; “O diye bir şey yok,
o da sensin” der.
Elisabeth, verilen talimatları uygular ve yeni versiyonunu
doğurur. Doğurur diyoruz, çünkü ilaçlar Elisabeth’in mevcut bedeninde bir
gençleşme gerçekleştirmez. Orijinal beden ve ondan doğan daha genç
bir beden yaratılır. İşte bu nedenle telefondaki sesin söylediği, ’O diye bir
şey yok, o da sensin’ cümlesi önemlidir. Film boyunca birkaç kez tekrarlanan bu
cümle, aslında bütün dönüşümün insanın içinde olduğunu hatırlatır.
Birçok iş kolunda kadın olarak var olmak zordur fakat medya
sektöründe işler biraz daha karmaşıktır. Eril bakış açısının ve dilin hâkim
olduğu sektörde, kadınların diğerlerinden bir adım önde olmasını sağlayan şey
yaşları ve dış görünüşleridir. Çünkü ekran önüne çıkacak kadın ‘güzel’ olmak zorundadır.
Elizabeth, uzun yıllardır sektörde olduğu için kadın
bedenine dair bu ‘kabul’ içine işlemiştir. Bilir ki cildindeki her çizgi, onun
sektörden silinmesi demektir. Bu nedenle kendi bedeninden yarattığı Sue,
kısa sürede onun kurtarıcısı olur.
Güzelliği ile yapımcıları kendine hayran bırakan Sue, ekranın yeni yıldızı olur. Kısa sürede bu kadar popüler hale gelmesi Elisabeth’i kıskançlıkla yüzleştirir ve artık eski benliğiyle yeni benliği arasında içsel bir çatışma başlar.
Filmdeki “mükemmel beden” algısı, uzun yıllar boyunca
medyanın, kültürün ve popüler standartların bize dayattığı bir kavramdır. Bu
idealize edilmiş beden, izleyicilerin zihnine öylesine kazınmıştır ki, gerçek
bir insan figürüyle karşılaşıldığında, bu figür yabancı ve yetersiz görünür.
Son yıllarda geleneksel medya yerini sosyal medya
platformlarına bırakmış, kadın bedenine yönelik “güzellik” algısı üzerinden
yürüyen kabul daha da artmıştır. Sürekli olarak kusursuz bedenlerin ve
“mükemmel” yüzlerin yer aldığı platformlar, kadınların kendi bedenlerinden
nefret etmelerine neden oluyor. Ancak filmde vurgulanan şey şudur: Mükemmel
diye bir şey yoktur. Güzellik algısı zaman içinde değişir ve popüler kültürün
dayatmasıyla şekillenir.
Elisabeth’in yeni versiyonu Sue’yu yaratmasının ardından,
Sue da sürekli olarak daha iyi bir versiyon arayışına girer. Bu, hem kişisel
hem de toplumsal düzeyde devam eden bir kısır döngüdür. Filmdeki nihai mesaj,
mükemmel olmak değil, kabul edilmek ve farklılıklarımızla da “iyi”
olabilmektir.
Gerçek cevher, dışarıda değil, içimizdedir. Kendimizi
olduğumuz gibi sevdiğimizde, dış dünyadaki eleştiriler karşısında daha güçlü
oluruz.
Filmde, yeni versiyonun başka bir bedende vuku bulması
anlatımı daha da etkili kılıyor. Çünkü kullanılan ilaçlar var olan bedeni
gençleştirseydi, Elisabeth narsisist bir birey olarak içinde bulunduğu durumu
hiçbir zaman anlayamayacaktı. Fakat karşısında ondan genç ve farklı görünümde
olan birini görmesi, 7 günlük ilaç kürünü her uyguladığında asıl bedeninden
giden parçaları görmesi durumu daha iyi anlamasına neden olur.
Elisabeth, sona yaklaştıkça bedenine ne kadar haksızlık
ettiğini anlıyor. Hollywood’un Şöhret Kaldırımı’nda Elisabeth Sparkle için
yeni bir yıldız inşa edilmesiyle açılan film, aradan geçen yılların etkisiyle
aynı yıldızın çatlaması, solması ve eskimesiyle birlikte sona eriyor. Tıpkı
Elisabeth’in yaşamı gibi.
Filmin görsel dili, karakterlerin psikolojik durumlarını
yansıtan karanlık ve yoğun bir atmosfer yaratıyor. Müzikler ise izleyicinin
duygusal deneyimini derinleştirerek karakterlerin içsel yolculuklarına eşlik
ediyor.
İçimizdeki cevheri geç olmadan bulup gün yüzüne çıkardığımız
günlere…
Yorumlar
Yorum Gönder