Anora: Cam ayakkabı kırıldığında…
Okuduğumuz tüm masallar mutlu sonla biter. Zehirlenen Pamuk
Prenses’i, kapatıldığı kulede yardım bekleyen Rapunzel’i ya da üvey annesi
tarafından eziyet edilen Külkedisi’ni yakışıklı prens kurtarır. Erkekler hep
kurtarıcı, kadınlar da yardım bekleyen bireyler olarak resmedilir. Kötüler kimi
zaman cezalandırılır kimi zaman da masum prenses tarafından affedilir.
Peki, kitabı kapatıp tatlı hayallere dalarken masalın
devamında neler olduğunu hiç düşündünüz mü?
Olumlu ya da olumsuz pek çok ihtimali barındıran masalların
devamını gelin Anora’dan takip edelim.
Anora, geçtiğimiz haftalarda düzenlenen 97. Akademi
Ödülleri’nde büyük başarı elde etti.
Yönetmen Sean Baker, “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En
İyi Özgün Senaryo” ve “En İyi Kurgu”, başrolde yer alan Mikey Madison ise “En
İyi Kadın Oyuncu” ödülünün sahibi oldu.
Oscar’a damga vuran 2024 ABD yapımı filmin başrolünde; Mikey
Madison, Mark Eydelshteyn ve Yura Borisov yer alıyor.
Filmin analizine geçmeden önce şunu belirtmeliyim. Anora,
hikayesiyle bana başrolünde Julia Roberts ve Richard Gere’ın yer aldığı
klasikleşmiş bir romantik-komedi olan Pretty Woman’ı anımsattı. Pretty Woman’da
masalını gerçekleştiren Vivian Ward (Julia Roberts) masallara yakışır bir final
yaparken aynı şeyi Anora için söyleyemiyoruz.
Şimdi gelin Anora’ya
daha yakından bakalım…
Asıl adı Anora olan fakat Ani diye hitap edilmesini tercih
eden karakterimiz, striptiz kulübünde çalışan bir seks işçisi. Ani,
bedenini ve yeteneklerini kullanarak hayatını sürdüren, kökleri eski Doğu Bloku
ülkelerine dayanan, Rusça bilen fakat konuşmayı tercih etmeyen biri. Bir gece
çalıştığı kulübe Rus oligarkın oğlu Vanya gelir. Patronu, Ani’nin Rusça bilgisi
sayesinde Vanya ile daha iyi iletişim kurabileceğini düşünerek onu özellikle
çağırır. İkili arasında başlayan çekim, ani bir evlilik kararıyla sonuçlanır.
Ancak Vanya’nın ailesi bu evliliği iptal etmek için harekete geçer ve olaylar
içinden çıkılmaz bir hal alır.
Filmi iki ayrı bölüm olarak incelemek gerek. İlk bölüm, Ani’nin Külkedisi masalını gerçekleştirdiğini; ikinci bölümse masalın sonunun hiç de bizim bildiğimiz gibi bitmediğini gösterir.
Ani, Vanya ile evlenerek sınıf atlayacağını düşünür.
Yaşananları duyan Vanya’nın ailesi ve ailenin çalışanları evliliği bozmak için
devreye girer. Böylece Ani’nin hayalleri, gerçeklerin sert yüzüne çarpar.
Ani’nin, Amerikan
rüyasının nasıl kabusa dönüştüğünü çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren film,
yakın plan çekimlerle Ani’nin sıkışmışlığını, geniş planlarla da koskoca bir
ülkede ne kadar yalnız olduğunu ustalıkla yansıtıyor.
Ani, o özendiği zenginlerin hayatına hep uzaktan bakmış
biri. Bir tabloya uzaktan baktığınızı düşünün. Tüm renkler birbiriyle uyumlu ve
kusursuz görünür. Fakat tabloya yaklaştıkça fırça darbeleri belirginleşir,
renklerin ahengi bir anda bozulmaya başlar. Ani de, Vanya’nın ışıltılı hayatına
yakından bakmaya başladıkça kusursuz gibi görünen her şeyin nasıl karmaşa
içinde olduğunu görür.
Vanya ile evlenmesi, O’nu sosyetenin parçası haline
getirmez. Ani, saçı, makyajı, giyimi ve en önemlisi mesleğiyle alt tabakadan
biri olduğunu her seferinde belli eder.
Sean Baker, daha önceki filmlerinde olduğu gibi Anora’da da bedenlerini
satarak geçinmeye çalışanları ve bu dünyanın dinamiklerini merkeze alıyor.
Ani’nin, Vanya’yı ararken tanımadığı üç erkekle yaşadığı sahneler, toplumun seks
işçilerine yönelik acımasız bakış açısını sert bir şekilde yansıtıyor. Ani,
rüyasının peşinde sokakları arşınlarken, Vanya hiçbir şey olmamış gibi gece
kulüplerine geri dönüyor. Film, Ani üzerinden yoksul kesimi, Vanya üzerinden
zenginlerin yaşamını karikatürize etmeden, ajitasyona gitmeden en net haliyle
yansıtıyor.
Filmin başında izlediğimiz o güçlü kadın Ani, filmin sonunda
hayal kırıklığıyla dolu birine dönüşüyor.
Anora, ‘aynılar aynı yere’ diyor. Zengin ve fakir ayrımının
altını kalın çizgilerle çizerken, mutlu sonların sadece masallarda olacağını vurguluyor.
Külkedisi masalının devamında ne olduğunu bilmiyoruz ama
kendi masalını gerçekleştirmeye çalışan Anora’nın cam ayakkabısının kırıldığını
izliyoruz.
Yazıyı, büyük şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizeleri bitirelim…
Biz insanlar ayrı ayrı
kalmışız,
Bölmüş saadetimizi çizgisi
yurtların;
Biz insanlar ayrı ayrı
kalmışız,
Gökte kuşların kardeşliği,
Yerde kurtların.
Yorumlar
Yorum Gönder